10.10.2012

patinler patineler.. zaman.. eskirken güzelleşmek ve yeni bir yazar hakkında..

bugün on ekim...
mevsimin ilk mandalinasını getirdiler öğle yemeğinde..
daha bodrum mandalinaları dallarında sararmamış..
artık kükürtle mi sarartıldı ne oldu bilmem..
ama çok güzel görünüyorlar..



bir yazı okudum geçenlerde bir dergide..
kestim sayfayı..
zira konusu patin patin patine..
"arada bir aklıma takılıyor.. dergilere bakarken.. özellikle fransız ve ingiliz dergilerine bakarken .. neden bu denli yalın işler yapamıyoruz..
fotoğrafta gördüğüm iki bilemedin üç parça mobilya.. onlar da çok bağıran cinsten değil üstelik.. belki bir parça da halı.. iyi bir vazo.. güzel çiçekler.. gördüğüm gerçekten bu kadar..
evet kimi zaman duvardaki iyi bir resim işi değiştiriyor.. bazen de halı çok özel bir parça olabiliyor ama yine de toplamı değiştiren başka birşey".. diye başlamış yazı..
yazan ise emre özgüder.. bir mimar.. iç mimari ile uğraşıyor.. dekorasyon dergilerinde ev halleriyle ilgili yazılar yazıyor hatta bir de romanı var..
aşkın merkezine seyahat diye ki ben okumadım ayıbımdır..
varlığını bile yeni keşfettim.. mazeretimdir..
en kısa zamanda alıp okuyacağım..
"ruh ve ev hallerimiz arasında kopmaz ve dolaysız  bir ilişki olduğu tezinden yola çıkıyor.."diyor tanıtım yazısı..

özgeçmişinde.. "tasarımda anlam bilim" doktorası da olan biri..

yazıya devam edeceğim..
"iyi bir eski ahşap parkenin üzerine ne koyarsanız koyun toplam duygusu.. doğal olarak bizim bütçelerimizin elverdiği taklit bir parkenin yani "güya eskitilmiş" olanın üstüne konduğundan farklı oluyor..
diyor ve devam ediyor..
"zaman önemli bir etkendir.. her ne teknoloji kullanırsanız kullanın.. bir şeyin gerçek zamanla eskimesiyle kısa zamanda eskitilmesi arasındaki fark hep belli olur.. ve biz kentli ölümlülerin buna yetecek zamanı yoktur..zaman biz ölümlüler için belki de baş edilmez  tek konudur..
başetme şeklimiz.. konduğu yerde çok zaman geçirmiş gibi görünen parkeler ve acılarımızı unutturan .. sanki aradan çok zaman geçmiş gibi hissetmemizi sağlayan ilaçlar bulmaktan öteye gitmez..
bir haftada gidilecek yere bir saatte gitmek.. bir ömre yetecek kadar çok yer gezebilmek.. yazın ortasında kayak yapabilmek.. ve en az elli yıllıkmış gibi rol kesen parkelerde dolaşabilmek.. bunlar paramızın yettiği kısım..
aslında temel arzumuz.. zamanın ne kadar hızla akabileceğine karar vermek..
peşinatını verdiğiniz inşaatın hemen bitmesini istersiniz.. ama bittiğinde elli yıllık gibi görünmesini de istersiniz..
yaşam birden çok kalabalık iş çıkışı trafiğine sahip bir zaman tüeline dönüşmeye başlar.." diyor..

özenilmiş ya da özlenilmiş zamanların eşyaya yansımış hali..

yabancı dergideki fotoğrafa geri dönerek.. oradaki ışığı pencerelerin ve tavanların özelliklerini anlatıp sonra..
"gördüğüm zamanın tam da hakkıyla aktığında ortaya çıkabilecek bir şey.. ne hızlı ne de yavaş.. yani bizim istediğimiz gibi değil.. kendi bildiği gibi ve doğru olduğu gibi.. " diyor..

"anneannemizin evini hiç bir zaman geri getiremeyeceğiz.. çünkü o evde insanlar birbirlerine hanım ve bey diye hitap ediyorlardı.. sokaktan yoğurtçu geçiyordu.. yalova uzak bir yerdi.. gardropta ceketlerin içinde yelekleri vardı.. belki de esas özenmemiz gereken o eski ahşap yer değil..belki de asıl örnek almamız gereken o zamanın saygısıdır.."  demiş...ki burada bir soluklanmalı..
herkesin anneannesinin eşi yelekli takım elbise giyer miydi diye..
kentli sözcüğü ne kadan gerçek tanımında kullanılıyor bir istanbullu bir ankaralı için diye..

bir romanda köşesini kıvırdığım bir bölümdü ara ara da bahsederim..
"anima mundi" de susanna tamaro bir yaşlı kurt yazarı betimlerken adamın kolları delinmiş kaşmir kazağına.. ayak ayak üzerine attığında tabanındaki incelme kimbilir belki de delik görünen gucci ayakkabılarını anlatır ince ince.. yazara tanıştırılmaya götürülen genç ve fakir yazar buna pek şaşırır da..
onu oraya götüren arkadaşı..
o deliklerin yüylenmelerin açılımını özetler ona..
"o kadar uzun zamandan beri zenginim ki..böyle güzel ve pahalı şeyleri eskitebildim.. "

var mı ki emre özgüderin dedikleriyle bir koşutluk var bence..
mesaj olarak verilmeye çalışıldığında..
bunun nedeni..
etraftaki herkesin biraz geçmişsiz.. ya da özenle yeniden oluşturulmuş bir geçmişinin olması..

bir kadınla yemek yerken..
bana.. ben dünü düşünmem.. bugünü de düşünmem.. ben hep yarını düşünürüm demişti..
başarılı girişken (belki biraz fazla) biriydi.. hırslı ve her an yeni hırslar geliştiren..
iyi tarafı bunların gerçekleşmesi için emekten kaçınmamasıydı..

yine de bu cümle bence aramızdaki farkı işaret eden tabela idi..
bu yüzden tanış.. arkadaş olup asla dost olamamıştık..
ertesi gün tesdüf bir ortak tanıdığımız bir xy ile beraberdim..
bu cümleden söz edince..
"o geçmişi düşünmez tabi.. düşünecek fazla birşey özlenecek fazla bir ayrıntısı yok " demişti bana..

aşağılamak ya da küçültmek değil..
amacım..
ama kültür dediğini alamıyorsun işte para ile ve bir ömür yetmiyor onu oluşturmaya..
ömürler nesiller biriktirip cilalayıp püzülerini alıp patin patin patine ediyorlar da..
özler değerler hep beraber kaynayıp karışıp katışıyor da çıkıyor..
ben nasıl bir nesilde ya da bir anda diyarbakırlı olamazsam.. diyarbakırlı da istanbullu olamıyor..
kırsal kentli olamıyor..
kentli de kırsallaşamıyor tam olarak..

burda gene emre'ye bırakıyorum sözü..
"belki de aha çok paramızın yetmeyeceği şeylere özenmemiz gerekiyordur..
sanıyorum hepimiz giydiklerimizin .. gittiğimiz yerlerin.. kulllandığımız arabaların.. üstüne bastığımız parkenin faturasının toplamından daha farklı bir değere sahibiz.. üstelik hiç bir bedeli olmayan bir değer var elimizde.. şimdiki zaman.. bununla yaşamaktan mutlu olmaya başlayacağımız ana kadar yapacağımız herşeyin haddinden fazla bedeli olacak"...

farklı olduğumuz kesin..
hatta her evde farklı farklıyız bile denebilir..

bu arada bu yazı uzar gider de..
bu konuyla bağlayasım var.. anima mundiden söz ettim tod'slarını eskiten delik deşik eden çekirdeğe..
yüzüme baktı..
"aman anne tod's.. dedi.. "..

ben patin patinlere devam edeceğim..
çünkü onları patine etme sürecini seviyorum..
zaten eski eşyayı güzelleştirip kullanmayı da..
kimisi..
bu hafta sonu kapıdan uğrayıp..
hiç bir değişiklik görebilemeyen ve beni üzmemek için.. güzel olmuş diyen kadın gibi hiç anlamıyor.
ama zaten onun oğlu da..
-bak bunları hep atalet boyamış..dediğnde annesine..
-niye yapıyor ki böyle bir şey demişti..

demem o ki..
insana dair herşey..
evi ve kullandığı nesneler ve düşünceleri..ve zaman söz konusu olunca ..
zevkli ve keyifli ve bu nedenle.. atalette söz edilesi oluyor..
pese: diyarbakır şehrini örnekte kullanma nedenim.. öz ve be öz diyarbakır doğumlu olmam.. tesadüfen de olsa.. doğdum kaçtım durumum da olsa..  diyarbakırlıyım.. istanbullulukla kıyaslarken kendi şehrimi örneklersem vay sen ne demek istiyorsunsu tepkilere yol açmam diye ummamdı..

pese iki..
havaların serinlemesi ve bitiremediklerimi bitirmiş olmamdan sanırım bir muzurluk var üzerimde..
o yüzden bu da son foto..

hayıııır.. 

6 yorum:

Ecehan dedi ki...

Atalet Hanım,
Doyurucu ama keşke devam etse dediğim bir yazıydı demek ki açlığımı giderecek bir lezzetti bunlar demekten alamadım kendimi. Çok da güzel betimlemeler vardı doyamadığım. Sizi okumaktan keyif alıyorum, sizin boyadıklarınıza bakmaktan, bahçe düzeninizden zevk alma çabanızdan, herşeyden. Bir kere titizlik derecesinde çok dikkatli olduğunuzu farkediyorum ama aslında o oranda da naif. Diyorum ya bloğunuzla tanışmaktan çoook mutluyum.
Bodrum mandalinasının henüz çıkmadığını bildiğinize göre yoksa siz de mi Bodrum da yaşıyorsunuz diye de sormadan edemedim, merakımı mazur görün.
Sevgiler

Adsız dedi ki...

sevgili ecehan çok teşekkür ederim.. keyfimi paylaştığınız için..
fotoğrafı facebooktaki atalet sayfasına da ekledim de.. bodrumda yaşayan bir dost söyledi burdakiler daha sararmadı diye =)..

atalet

serpil dedi ki...

Ben de okuyorum Emre Özgüder'in yazılarını, kitabını okumadım ama merak ediyorum.

carpediem dedi ki...

ben de doyamadım okumaya
diyeyim...
bu kadar vakti nasıl oluşturuyorsun,
merakım ondan canım...

carpediem dedi ki...

mandalina deyince
aklıma Anjelik Akbar'ın bir yazısında okumuştum.glasnosttan önce,
yokluğun olduğu yıllarda,
rusya da,
mandalinanın kabuklarını kurutup,
paltosunun ceplerine koyup,arada çıkarıp kokladıklarını anlatmıştı,
şükretmiştim ülkemin kaynaklarının bolluğuna...

Adsız dedi ki...

Merhaba
Ben de bu bayram evinde tatil yaptığımız kardeşinin Evim dergilerinde keşfettim Emre Özgüder'i .ÖZellikle gereksiz fazlalıklardan kurtulma niyetlerimi pekiştiren yazıları ve beyazı renkten sayması çok hoşuma gitti.Çok zeki ve hassas bir insan olduğu yazıların her satırında belli oluyor.DEkorasyon dergileriyle oluşturulmaya çalışılan samimiyetsiz vitrin gibi düzenli evlerden hoşlanmayan biri olarak çok beğendim yazılarını.
Ama patine nasıl yapılır öğrenmek istiyorum.Bir de yurtdışında gördüğüm iki renk dalgalı buvar boyama yöntemini....