hava büyük şehire yakışmayacak kadar temiz..
ingilizce'de yeni ve iyi ütülenmiş çamaşırlara da..
havaya da aynı sıfat kullanılıyor
"crisp"..
benim hayal gücümü daha iyi tetikliyor bu söylem..
ben "hava temiz" derken o temizliği kastediyorum..
hava.. açık havada güneşte kurutulup yeni ütülenmiş çamaşırlar kadar temiz..
hastane kapısının önünde çok kararmış..
kirlenmiş ufak bir kar kitlesi var yerde..
direniyor..
sanki havanın tüm pisliğini ben yüklendim der gibi..
hava serin..
üzerimde karlı günler hırkam var..
elimle ördüm..
aklımdan desenledim..
birden Vilnius düşüyor aklıma..
dışarısı eksi çok derece iken..
pırıltılı kalın bir kazakla..
akşam yemeği daveti için gittiğim lokantada..
harakiri yapacak kadar sıcak basmış olmasından aldığım dersten sonra..
artık mutlaka içime ince bir bluz ya da gömlek giyiyorum..
üzerimizden çıkardığımız tek şeyin..
mantolarımız olduğu zamanlar ne kadar geride kaldı..
dışarısı çok soğuksa..
içerisi de serin olurdu çocukluğumda..
o yolculukta..
tam şehir merkezinde kalmıştık..
göz alıcı bir katedralin bulunduğu meydana bakan..
saray yavrusundan dönüştürülmüş bir otelde..
pencerelerin iç derinliğine..
hiç de minik olmayan gövdemle bağdaş kurup oturabiliyordum..
sabahları..
ruhumu bedenime sokan kahvemi o meydanı seyrederken içiyordum..
ve katedralin çan kulesi ana binadan otuz adım uzakta duruyordu..
dünyada tekmiş bu özellik..
Vilnius'u anlatan kitapların yalancısıyım..
daha önemlisi o kuleden bir kaç adım ötede bir dilek noktası vardı..
bağımsız devlet olmalarından hemen önce..
ilk direnişçi gelip o noktada durmuş..
6 kilometrelik insan zinciri o noktadan başlamış..
çok güzel bir mimarisi vardı şehrin..
bir an elimde karton bardaktaki makine kahvemle..
Vilnius kaldırımlarına ışınlandım..
tamamen hırkanın etkisi..
otelimizde ayrı bir şampanya barı olduğunu hatırladım..
düşünsene.. ayrı ve bağımsız bir şampanya barı..
kaldığım başka otellerden ayıran bir detay..
ve ben detayları çok özlediğimi fark ettim..
detayları görmeye yatkınımdır..
ancak bu düşünce akışının sonucunda..
detayların benim için nasıl önemli ve anlamlı olduklarını birden idrak ettim..
sanat ayrıntıda gizli.. güzellik detaylarda gizli aslında..
ve şu anda..
elektrik buat kapağının ..
hani şu yuvarlak plastik kapaklardan birinin..
yarı göbeğine kadar sıvayı muntazam kaplamış sıvacının..
onun üzerine muntazam alçı sıvasını yapmış..
saten boyayı da sürmüş olan boyacının sorumlusu kalfanın..
"bu nasıl olur" dediğimde..
"idare etmez mi abla" dediği an tarafından esir alınmış gibi yaşadığımı/mızı fark ettim..
arada gereğinden çok yıkılmış duvarı..
tamir edilsin derken hasar görmüş bir çok yeri..
saptayıp düzeltmek gibi bir çok maceraya rağmen..
tam taşınmadan önceki temizlik sırasında görmüştüm buat kapağını..
ve diğerlerinden daha çok sinirlendirmişti beni...
hele de o soru..
"idare etmez mi"..
hayatî olmayabilir..
ölmem yani..
ama üzeri yarı yarıya sıvalı olmayan..
böylece olası elektrik arızasının..
o kapağın amacına uygun şekilde..
duvara hasar vermeden..
tamir edilebildiği bir sonucu tercih ederim..
çünkü en başta ..
kablolara kolay ulaşmak için ana bağlantı yerlerinde duvarda delik bırakmak..
ve tehlike yaratmasını engellemek ve / veya çirkinliğini örtmek değil mi..
o kapakların amacı..
böyle de varoluşsal sorunlarım var..
uyku düzenim bozuk..
bütün gün uyumak istiyor..
uyuduktan bir süre sonra uyanıp..
uzun süre yeniden uyuyamıyor..
uyuduğum sırada da ne derdim varsa hepsini..
kaşlarımı çatmak için kullandığımdan..
yorgun alın ve göz kasları..
ve baş ağrıları ile yaşar oldum bir süredir..
ille organik nedenleri vardır bunların..
uyku apnem olabilir..
az su içiyor olabilirim..
şahsi bir gerginliğim yok..
coğrafi ve idari sorunları alnıma yüklüyor olabilir miyim..
sanmam..
gece gece..
ne de olsa elle gelen düğün bayram kavramına aşinayım..
bence aslında ..
şampanya barı gibi lüks ayrıntıları özledim ben..
uyku sorunu genel isteksizlik yaptığından..
nadire defterimi bu hafta sistemi bozmamak için aldım elime..
farklı kağıt türlerine..
farklı seferlerde..
birbirine uyumlu yeşillerle yapılmış..
gelli print baskıları ve kitap sayfası ve yaprak kompozisyonu ..
odak noktası yok sayfanın..
zaten çok uğraşmama rağmen.. odaklanamıyor sayfalarım..
bu iyice odaksız..
hızlandırılmış ig videolarında nasıl kolay yapıyor sanatçılar ..
nadire kabineleri dizisin yöneticisi de..
seçtiklerini yapıştırmadan önce yerleştiriyor..
ve neyi nereye neden koyduğunu
ve bunun amacını.. tekniğini anlatıyor hep sakınmadan..
ben de onun gibi.. bir kaç seçtiğim sayfa..
ve kırpıntı kağıtlarımın durduğu kutuyu önüme alarak başlıyorum..
o.. bitirdiğinde eserini..
bakanın gözü önce bir odağı görüyor..
oradan sayfa üzerinde..
sanatçının isteği yönde bir yol izleyerek geziyor sayfada..
benim sayfada..
serbest karışıklık..
sorun..
kafamda kullanmam gereken kağıtları bir araya getirip..
asla onlardan vazgeçmeden sonuca ulaşmayı denememde belki..
belki o kağıtların bir arada uyumlu olması gerekirmiş gibi olsa da..
gerçekte olmadıklarını anlayıp.. birini.. ikisini.. birkaçını.. hepsini değiştirmek gerek..
sanata da hayata baktığımız gibi mi bakıyoruz..
kanepemizde uyuyakalan ..
düğünlerde olay çıkaran..
ama hayatımızın vazgeçilmezi..
erkek akraba ile olan ilişkimiz gibi mi oluyor..
evden kanepeyi sokağa sürüyüp atabilen ..
kanepenin..
"mutfağı" diyeyim ben kibarca..
mutfağını yıkabilen kişiyim..
elimde kalan kişiler de nadire kabinelerime koyup..
itina ile kilitleyip..
anahtarını da sütyenimin içine saklayacağım kadar değerli bulduklarım mı..
bak yine yaptım..
nerden çıktım yola ..
nereye vardı ucu..
bari neyse diyeyim de içi boşalsın yazdıklarımın..
pese.. yazmanın iyi yanı bunları anlatarak kimseye eziyet etmeyeceğim..
pese2..saime hanımı gül ağacı vitrinin kilidi bozuldu bu arada..
dönmüyor..
pese3.. kabine hocamın dediği gibi..
bazen sürdürmek en zorudur..
benim için çok geçerli bir durum.. o yüzden her hafta iki sayfa yapmaya devam ediyorum..
en önemlisi o iki sayfayı yapıştırmak..
sonra dönüp.. gerisin geri üzerinde çalışabilme ihtimali var zaten..
pese dört.. aslında kanepe örneğine dönersek..
üzerinde çalışmak mı.. yoksa hiç uğraşmamak mı..
pese beş.. bir gelişme olacaksa..
zaman içinde onu gözlemlemek önemli..
öyle diyor hocalar..
bir de yaptığım sayfaların bir odağı olmasa bile..
benim var..
ki durup dururken..
Saime hanımın ölmeden önce..
2 yıllık İstanbul Beyşehir yazışmalarımızın..
ondan gelen mektuplar kısmını yok etmesiyle..
cevapsız kalan benim mektuplarımı..
alt kolajı olarak kullanmayı akıl edemezdim..
nasıl fikir..
birer mektubu kızım ve oğlum için yaptığım defterlere koydum..
"bir anne kız ilişkisinin bir mektupla özeti" örneği olarak..
görsünler..
önce kırgınlık belirtme..
sonra herşey nasıl yolunda onu anlatma ..
sonra başta kızıp kırıldığı için özür dileme..
o tepki verilen söylemin aslında sevgiden kaynaklandığını bildiğini belirtme..
teselli..
ve finalde özür ve seni seviyorum anne..
çocukluk bir hastalık demiş Seray Şahiner son kitabında..
görüyor ve arttırıyorum sakat bırakan bir hastalık..
çocuklar..
" anneler babalar ve diğer şeytanlar " diye bir kavram vardır..
hep var olacaktır..
kendinizi fazla özel hissetmeyin..
2 yorum:
Ah Vilnius! Ne güzel şehirdi, Mayıs başında görmüştüm, kış soğuğunu bilemem de o kalın duvarlı binalardan biraz tahmin etmiştim. :)
sessiz ve güzeldi.. ruhuma sinmişti..
Yorum Gönder